kent ve insan
kent, insan, mızıkacılık... Sanat denen şey.
11 Eylül 2018 Salı
12 Aralık 2015 Cumartesi
10 Eylül 2015 Perşembe
TAŞRA ZÜPPESİ'nden: "Kentin bir başka özelliğiydi merdivenleri.
Atatürk, kentin engebeli yapısını görüp “daha düzgün bir yer yok muydu?” diye
çıkışmış zamanında… Belki ilimizi Cumhuriyetin ilk sanayi kenti yapmadan önce
yakından görse vereceği emirle daha düz bir alana taşıttırırdı merkezini ya da
düzelttirirdi, dağlarını, tepelerini tıraşlattırırdı elinden gelse ama o
hengâmede ilin merkezi bu dağlık, tepelik, sazlık, ulaşımı zor yere çoktan
kurulmuş bir kere… Bir daha da değişmemiş… Aslında burada kömür işletmelerinin
önce kurulduğunu, kentin onun üzerine sonradan eklendiğini söylerler. O yüzden
işletmenin gerçek yerleşimci olduğunu ama kentin üzerine kaçak inşa edildiğini
belirtirler! Önceleri, bazı göstermelik belli bir tarzı olan semtler gerçekten
örnek teşkil edecek kadar planlı bir şekilde inşa edilmişse de Atatürk’ten
sonra her şeyin çivisi biraz gevşediği için çarpık kentleşme almış yürümüş…
Yeşili, deresi,
denizi, dağı, tepesi, sanayisi, çok güzel renk armonileriyle batan güneşi var…
Ama üzerinden gelip geçen kuşaklar çekirge sürüsü gibiymişler işte… Bir fırsatı
kaçırmış kent… Sanayisi başat olmuş doğal olarak ve sadece işletmenin bu gelir
kaynağından faydalanmak amaç olmuş… Avrupa’nın benzer sanayi kentlerine benzeme
hevesi zaman içinde üzerinde yaşayanların hayalleri gibi sönmüş… Avrupa’da
böyle yerler sanayi bitince doğal müzelere dönüşürken, burada yavaş yavaş çöken
sanayinin artıkları bile uyanıkların hedefi... Vizyonsuzluk bir ülkede gerçek
bir Rönesans yaşanmadığına kanıttır. Onun kanıtlarından biriydi işte üzerinde
sanat yaptığımız taşra…" Roman, Mete Arif Tokmak
1 Eylül 2015 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)